Kırıp dökmek yerine; doğru kelimeleri, doğru davranışlar ile harmanlayarak motivasyonun geliştirici ve iyileştirici gücünü iletişimin içerisine taşımaya odaklanan “Hayat Kurtaran Kelimeler”, iletişimin alet çantası olarak, bütünün bir parçası halini aldı “350 Numaralı İletişim Otoyolu®” eğitimlerimin içerisinde.
Göz, kulak ve ten gibi dış dünyaya açılan duyularımız; hissetme, anlama ve hoşlanma gibi iç dünyamızdan gelen duygularımız bizlere mesajları algılama ve yorumlama yeteneği kazandırır. Hatta sadece bizler değil, tüm canlılar benzer özellikler ile donatılmış olarak hayat bulurlar.
Benzer özellikler ile hayata merhaba dememize rağmen gelişim sürecimizde farklı girdiler ile bizi şekillendiren ailesel, çevresel, kültürel ve sosyolojik girdiler ile birbirimizden ayrışırız. (akademik makalelere ulaşmak için linki tıklayabilirsiniz.)
Ayrışma; suçlamaya yol açar ve suçlama ise bizleri çoğu zaman geri dönülmez nokta olan çatışmaya sürükler. Farklı girdiler ile şekillendiğimiz için ayrışma konusunda yapabileceğimiz şeyler oldukça sınırlıdır doğal olarak. Elimiz kolumuz bu konuda nisbeten bağlı olsada, çatışmadan kaçınmak için bilerek veya bilmeyerek kendimize göre çözümler üretiriz.
Çözümleri ne aşamada ürettiğimiz sizin de dikkatinizi çekti mi?
Sizin de cevabınız “suçlama” sanırım…
Peki bu süreci nasıl yönetiyoruz?
- İlk konuşan kaybeder düşüncesi ile susuyor ve sessizliğe mi bürünüyoruz?
- Geçmişte yaşadığımız bir deneyimimizden esinlenerek “bilgeliğimizi” mi konuşturuyoruz?
- Ne halin varsa gör diyerek konudan ve/veya ortamdan uzaklaşıyor muyuz?
- Baskınlığımızı arttırarak muhataplarımızı sindirip, üste çıkmaya mı çaba sarf ediyoruz?
- Sosyal medya üzerinden göndermeler yapmayı mı tercih ediyoruz?
- Rıza gösteren pozisyonunda mı buluyoruz kendimizi?
Yoksa;
- Suçlamanın karşılıklı olarak tutsaklık yarattığının farkındalığı ile çözüm üretmeye mi çalışıyoruz?
“Bir ilişkiyi sürekli tamir etmek, güven duygusu oluşmasını sağlar ve iki kişi arasında güvenli bir bağ oluşturur…”
İşte bu çözüm üretimi aşamasında, iletişimin alet çantası olarak tanımlamayı tercih ettiğim “Hayat Kurtaran Kelimeler” bizlerin imdadına yetişiyor.
Farkındayım; Hayat Kurtaran Kelimeler diyorsun ama hiç örnek paylaşmıyorsun dediğinizin.
Kişiler, konular, yaşananlar vb… değişkenlik gösterdiği için kalıplardan uzak durmanın, duruma ve kişiye özel kelimelerin bir araya getirilmesinin kalıcı etkisine inananlardanım. Dolayısı ile örnekleri arka arkaya sıralamak yerine, sadece bir örnek verip, kendi “Hayat Kurtaran Kelimelerinizi” oluşturmak için kullanabileceğiniz dikkat noktalarını, kısa açıklamaları ile paylaşmayı tercih edeceğim.
“Benim duygu ve düşüncelerimin, senin/sizin duygu ve düşüncelerin/düşünceleriniz ile aynı doğrultuda olmasını beklemiyorum.
Seni/Sizi olduğun/olduğunuz gibi kabul edebiliyorum bu yüzden.
Senin/Sizin de benzer bir tutum sergileyeceğine/sergileyeceğinize ve en azından bu konuda fikir birliği sağlayabileceğimize inanıyorum.
Ne dersin/dersiniz?”
“Hayat Kurtaran Kelimeleri” bir araya getirirken faydalanabileceğiniz dikkat noktalarını şu şekilde sıralayabiliriz.
- Duygusal dinleme
- Duyguların Kişiselleştirilmesi
- İçtenlik ve Dürüstlük
- Tanıtıcı ve/veya Koruyucu ve/veya Yönlendirici ve/veya Çözümleyici tutum
- İlişkinin/İletişim Sürecinin Zenginleşmesine Özen Gösterme
- Dağarcığın Zenginleştirilmesi
Duygusal Dinleme: Kişileri anlamak ve onlarla iyi ilişkiler kurmak için başlı başına bir araçtır. Hem içeriği anlar hem de bunu hissederseniz ve sonra bunu geri yansıtabilirseniz verimli sonuçları elde etmeniz hiçte zor olmayacaktır. Duygusal dinleme; güven oluşturur ve iş birliğini destekler, grup uyumunu sağlar. Takım uyumunun bozulmasına yol açan bireysel kriz anları öncesinde erken uyarı işlevini yerine getiren can simididir aynı zamanda .
Duyguların Kişiselleştirmesi: Genellemelerin yol açtığı sıradanlaştırıcı etkiyi sürecin dışına taşıyabilmenin en etkili yoludur. Önemsenme ve değer verilme hissi yaratarak, yumuşak geçişlerin olduğu bir sürecin içerisine hızlı bir şekilde yönelmeyi sağlayacaktır. Duyguların kişiselleştirilmesi; öz güven eksikliğinin yol açtığı tüm çatışma olasılıklarının önüne çekebileceğiniz bir çit işlevi de görecektir eş zamanlı olarak.
İçtenlik ve Dürüstlük: Gizli bir gündem, strateji veya niyet ile hareket etmediğinizin anlaşılması engellerin ve duvarların şeffaflaşarak, buharlaşmasına zemin oluşturacaktır. Özbilinç seviyenizin algılanması, savunmacı tutum sergileyenlerin kendilerini huzurlu ve rahat hissetmelerine yol açarak, niyetlerini açığa çıkarmalarına uygun zemini oluşturacaktır. İçtenlik ve Dürüstlük; sürdürülebilir ilişkilerin göz ardı edilmemesi gereken “kilit taşıdır” bir diğer taraftan da.
Tanıtıcı ve/veya Koruyucu ve/veya Yönlendirici ve/veya Çözümleyici tutum: Bir yandan güven duygusunu pekiştirirken, diğer yandansa sağlayabileceğiniz faydanın belirginleşmesini sağlamak süreci kolaylaştıracaktır. Tanıtıcı ve/veya Koruyucu ve/veya Yönlendirici ve/veya Çözümleyici tutum; Hayat Kurtaran Kelimelerinizi oluştururken farklılaştıran, hayatınızı kolaylaştıran bir alyen anahtar seti olarak alet çantanızın vazgeçilmezleri arasında yerini sağlamlaştıracaktır.
İlişkinin/İletişim Sürecinin Zenginleşmesine Özen Gösterme: Yerinde saymaktansa gelişmenin motive edici gücü pürüzsüz bir iletişim sürecinin kapılarını ardına kadar açacaktır. Değer katan ve değer yaratan güçlendirici etkiyi sürecin içerisine taşıyarak özel hissetmek ve hissetirmek sürükleyici bir etki yaratacaktır. İlişkinin/İletişim Sürecinin Zenginleşmesine Özen Gösterme; özgünlüğünüzü ve bir marka olarak isminizi akıllara kazıyacak, sizi aksi bir algı yaratmadığınız sürece, göz önünde bulunduracaktır.
Dağarcığın Zenginleştirilmesi: Standartlaşmış ve birbirini tekrarlayan ifadelerden kaçınmak akıcı ve gelişen bir iletişim sürecinin oluşmasını sağlayarak, seçtiğimiz kelimelerimiz ile hayat kurtarıcı dokunuşları yapabilmemizi sağlayacaktır. Dağarcığın Zenginleştirilmesi; birbirimizden ayrıştığımız alan sayısını asgariye indirmemize katkıda bulunacak, bizleri geniş bir ufuk açıklığına kavuşturacaktır.
Kelimeler bilgi hazinemizde öylesine birikir ki; fırsat elimize geçince ses’e dönüştürürüz onları ve anlatmaya başlarız. Bir ara duraksarız ve karşımızdaki kişinin boş gözler ile bize baktığını fark ederiz.
Kendimize kondurmayız, karşımızdaki kişinin kapasitesine atıfta bulunur ve Mevlana’nın “ne kadar bilirsen bil, anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır” sözü ile kendimizi temize çıkartırız.
Biz kendimizi temize çıkarttık çıkartmasına; ama anlatmak istediklerimizi anlatamadıktan sonra, neye yarar bilgi haznemizdekiler?
Aileme, okul, çalışma ve sosyal yaşantının içerisinde yollarımın kesiştiği farklı nosyonlardan dostlarıma, eğitim ve seminerlerime katılan kendine değer veren katılımcılarıma ve bu satırları okumak için zamanını ayıran sizlere; bana kattığınız değer için teşekkür ederim. İyi ki varsınız ve iyi ki “Hayatımı Kurtaran Kelimelerinizi” benden esirgemediniz.
Yücel Hakan UZUNÖZ
12-02-2019 / İstanbul – Armağanevler
Çok güzel yazmışsın Hakan.
Bir meseleye (olumlu ya da olumsuz) karşı verdiğimiz tepkide kullandığımız kelimeler de yine ailesel, çevresel ve kültürel birikimimizin imbiğinden süzülüp dudaklarımızdan dökülüyorlar. Bu üç veya daha fazla unsuru değiştirmek elimizde olmayabilir ancak beynimizi değiştirmek son derece mümkündür.
Yazıyı telefonumdan kısa versiyonu ile okudum ve sana katkı olması amacıyla iki konunun altını çizdim. Görüyorum ki ilk konuya “ dağarcığın zenginleştirilmesi” başlığı altında değinmişsin.
Ben eğitimlerimde iletişim konusunu konuşurken; 1972-73’te sıkıyönetim zamanlarında siyah-beyaz reno polis arabalarının arka camında yapıştırılmış gördüğüm şu cümleden örnek veririm hep: Nezaket saridir. (Bulaşıcıdır)
Orada ki espri şu ki, gözler astiğmatik miyop donanımlı olduğundan ilk uzaktan gördüğümde “Nezaket saridir” cümlesini “Nezaket sarıdır” olarak okumuş ve üzerine bayağı kafa yormuştum. “Kimdir bu nezaket, sarı olmasının ne anlamı var, bunun bir polis arabasının arkasında ne işi var” gibi ve fakat hiçbir mantıklı açıklama bulamamıştım. Bir başka sefer yakından bakma şansım oldu, konuyu çözdüm. Laf çokta hoşuma gitmişti.
Sevgiler.